Göz Hastalıkları

ÇOÇUK VE GÖZ SAĞLIĞI

Çocuklarımızın sağlıklı büyümeleri en büyük hedefimizdir. İlk yıllar içerisinde dikkatimizi yoğunlaştırmamızı gerektiren konulardan birisi de göz sağlığıdır. Çocuklarımızda gözleri ya da görme duyusunu ilgilendiren bir sorun olduğunda, belirli bir yaşa gelindiğinde ise çocuklarda sık rastlanılan göz sorunlarının erkenden saptanabilmesi amacıyla rutin olarak göz hekiminin kontrolünden geçirilmelidir.

Bebekler nasıl görür ?

Bebek dış dünya ile olan iletişimini,  öncelikle görme duyusu ile sağlar. İlk günlerde 20 cm. mesafede yer alan objeleri görür. Bebeğin emme dışında elde ettiği ilk duyu görme duyusudur. 20 cm. olan görme mesafesi 1 ay içerisinde 2-2.5 metreye çıkar. Bebek, anne ve babasını, yakınındaki oyuncakları algılar. Birinci ayda renkleri de tanımaya başlar. Bebek  2 aylık olduğunda iletişimi artar, 3. aydan itibaren ise görme ve dokunma duyularının gelişmesi ile çevresindeki objeleri tanımaya başlar. Görme duyusunun iki işlevi vardır, öncelikle objeleri görünce tanımak, ikincisi ise görerek dokunma duyusunu destekleyip elimize aldığımız objeleri tanımlayabilmektir.  Bebek gözü kapalı iken bir obje ellediğinde bu bir anlam ifade etmez, ancak görünce tanımlayabilir. Göz bir organ değil, beynin bir uzantısıdır. Beyinden köken alan sinirlerin %36’sının  göz dokusunu oluşturduğunu  ve yine beyinden köken alan sinirlerin toplamda %43’ünün dolaylı ya da dolaysız olarak gözle ilişkili olduğunu söyleyebiliriz.

Bebekler ve çocuklarda göz bozukluğu nasıl anlaşılır ?

Bebeğin görme duyusu geliştiğinde,  iki gözden gelen görüntü beyinde çakışır  ve beyinde derinlik, yani üç boyutlu görüş başlar.  Üç boyutlu görüş  çok önemlidir;  doğuştan katarakt, doğuştan tek gözde göz tansiyonu  yüksekliği,  iki gözde farklı  düzeylerde görme kusuru (bir göz 0, bir göz  +3 gibi) ve  gözde belirgin kayma varsa üç boyutlu görüş  tam olarak sağlanamaz.  Doğuştan katarakt mevcutsa belirti verir  ve gözde beyaz bir leke fark edilir. Doğuştan göz tansiyonu mevcutsa, etkilenen göz  irileşir. Ne var ki,  iki göz arasında  +2’den fazla görme kusuru mevcutsa,  çocukta bu durumun mevcut olduğunu algılamak mümkün olmayabilir. Bir göz bulanık, bir göz net görüyor ise, beyin bulanık olanı yok farz eder. Göz kaymalarında da bir karışma dönemi olur, aile fark etmez ama çocuk o sırada çift görüyordur. Konfüzyon=karmaşa döneminde beyin,  kayan görüntüyü yok sayar ve bu durum göz tembelliğine neden olur. 18-24 ay dönemi çocuklarda rutin göz muayenesi şarttır. Bu dönemde  bahsettiğimiz tüm bu sorunları  yakalama ve tedaviye başlama şansımız çok yüksektir.

Üç yaşında da bu sorunlar tespit edilebilir ancak ne var ki göz tembelliğinin tedavisi  7  yaşa kadardır. Beyin  7 yaşından sonra görmeyi öğrenemez. Bir göz tembel ise, gözlük  ve  tembelleşen gözü zorlamak için sağlam gözü kapama tedavisi ile tembelleşen gözü beyne hatırlatmamız gerekmektedir.  7  yaşından sonra beyin, görme ile ilgili bu tarz egzersizleri artık kabul etmediğinden,  7  yaşa kadar ne kadar uzun bir eğitim süremiz olursa o kadar başarı şansımız yükselmektedir.  Tüm bu nedenlerle tüm çocukların  1.5 – 2 yaş arasında rutin göz muayenesinden geçmeleri şarttır.

Bebeklerde göz enfeksiyonları ve gözyaşı kanal tıkanıkları nasıl düzeltilir ?

Her tür göz enfeksiyonunda  göz hekimi muayenesi gerekmektedir. Bebek ya da çocuk hangi ayda olursa olsun, her iki gözde olan kızarıklık ve çapaklanma durumunda göz hekimi muayenesine götürülmelidir. Doğuştan göz yaşı  kanalı  tıkanıklığı demek olan dakriyosistit durumu bebeklerin yaklaşık olarak %8’inde gözlenir. Bu durumda,  göz yaşını alıp genize akıtan kanal tıkalıdır.Gözyaşı, gözyaş ı kesesinden yukarıya doğru geri akar ve iltihaplanma ve çapaklanmaya neden olur. Bu durumda antibiyotiklerle tedavi gerekir, ayrıca göze masaj uygulanmalıdır. Masaj, iki burun köküne emme basma tulumba şeklinde basınç uygulayıp bırakma şeklinde olmalıdır. Böylece gözyaşı  kanalını  tıkayan zar üzerinde basınç uygulanmış olur. Eğer tıkalı olan gözyaşı  kanalı , bebek  1  yaşına geldiğinde kendiliğinden açılmazsa,  genel anestezi altında bir gümüş çubuk yardımıyla açılır. Bu işlem, beş dakika zamanımızı alan çok basit bir işlemdir.

Bebek ve çocuklarda  göz alerjisi olur mu?

Bebek ve çocuklarda gözde kaşıntı oluştuğunda da alerji şüphesi oluşmalıdır. Alerji mevcudiyeti, kendisini gözde kızarıklık ve kaşıntı şeklinde göstermektedir.  Gözde alerji olduğunda buluğ çağına kadar sürer  ve göz hekimi takibi gereklidir. Gözler çapaklanıyorsa iltihap, Gözler kaşınıyorsa alerji, Gözler yanıyorsa gözde kuruluk akla gelmelidir.

Bebek ve çocuklarda  göz kayması neden olur?

Tuvalet eğitiminde yaşandığı gibi, ilk 18 ay boyunca gözlerde arada bir basit kaymalar gözlenebilir.  Bunun nedeni,  sinirlerin, henüz  myelin kılıfıyla sarılmamış olmaları nedeniyle  olgunlaşmamış olmalarıdır. Devamlı olan göz kaymaları  ise sorun teşkil eder. Tanının konabilmesi için göz hekiminin muayenesi gerekir.

Yalancı şaşılık (pseudo-strabismus):  Ufak bebeklerde gözler,  burun yanlarında sağlı sollu yer alan burun plakalarının altına saklanabilmektedir, bu durum bebeğin kafası büyüyünce geçeceğinden gerçek bir problem söz konusu değildir. Gözde gerçek kayma oluştuğunda göz hekimi öncelikle göz içerisinde tümör arayacaktır. 20.000 bebeğin birinde gözlenen retinoblastoma, gözün kaymasına yol açar ve ancak erken teşhis edilirse tedavi edilebilir. Gözde kayma olduğunda, ya gözlükle ya da cerrahi girişimle tedavi edilir.

Gözde titreme, göz kapağında düşüklük, göz hareketlerinde kısıtlılık gibi durumlarda hem göz hekimi hem de çocuk sinir hastalıkları uzmanı görüşü gerekir. Bu tarz şikayetler çocuğun sinir sistemini de ilgilendirir.

Erken doğan bebeklerde ne tip göz sorunları olabilir?

Gözdeki retina, erken doğmuş bebeklerde az gelişmiştir, retinada kolaylıkla anormal yapıda damarlar gelişebilmektedir.  Prematür bebek solunum sıkıntısı  nedeniyle oksijen almış  olsun olmasın, muhakkak göz hekimi tarafından görülmeli ve retina damarlarının  incelenmesi  için göz dibi  muayenesinden geçmelidir.

Çocuklarda güneş gözlüğü kullanılabilir mi?

Renkler öğrenilerek elde edebildiğimiz bir duyudur, bu nedenle çocuklar renkleri öğrenmelidir. Güneş gözlüğüne alışan ve  seven bir bebek güneş gözlüğünü sık kullanırsa renkleri ve renk tonlarını öğrenmesi zorlaşabilir.  Çocuklara uygun güneş gözlüklerinin,  camlarının kaliteli olması  ve  çok koyu renkte olmamaları ve   gözlük çerçevelerinin kenarlarının kapalı olması gerekmektedir.  Kalitesiz ürünler kullanıldığında,  gözbebeklerinin aşırı büyümesine ve ultaviyolenin retinada hasara yol açmasına neden olabiliriz. Çocuklarda yazın siperlikli şapka kullanmanın ön planda olması gerektiğini de belirtelim. Aşırı alerjik çocuklar ile  ten rengi çok açık olan çocuklar ve ışığa karşı aşırı hassasiyeti olan çocuklar ise muhakkak güneş gözlüğü kullanmalılar.

Çocuklarda renk körlüğü nasıl farkedilir ? 

Beş yaşından sonra, özelikle okul döneminde araştırılmalıdır. Renk körlüğü genellikle ailevidir, renkleri görmemeyi değil, renklerin tonlarını fark edememeyi tanımlar. Renk körlüğü olan çocuk renklerin tonlarını seçemediği için, Karadeniz ormanları gibi renk cümbüşü içerisindeki doğa görüntülerinden hoşlanmaz. Renk körlüğü problemi olanlar, erişkin hayatta araba kullanırken alacakaranlıkta çok zorlanırlar. Gri yolda gri bir araçla karşılaştıklarında gelen arabanın hızını kestiremezler ve kolaylıkla trafik kazasına yol açabilirler. İskandinav ülkelerinin uyguladığı, kontakt açılınca farları da açma uygulaması bu açıdan değerli bir önlemdir.

Görme tembelliği nedir – tedavisi nasil yapilir ?

Çocuklukta düzgün bakan ve yüksek kırma veya organik bozukluğu olmayan gözlerin her ikisinde de iyi görme gelişir. Şaşılıkta gözlerden birinin kayması sonucu, kayan gözde görme tembelliği oluşur. Yine iki göz arasında numara farklılıkları (özellikle hipermetropide) tembellik nedenleri arasındadır. Her iki gözün yüksek hipermetrop olması bir diğer nedendir. Bir gözün diğerinden az görmesi neden olan bir organik durum varlığı (katarakt) yine tembellik nedenidir. Beyin, daha iyi gören gözün görüntüsünü algılayıp az göreninkini ihmal eder. Böylelikle ihmal edilen göz tam görmeyi öğrenemez ve göz tembelliği gelişir. Eğer tembellik çok küçük yaşlarda (7-8 yaşına kadar) tespit edilirse tedavisi genellikle mümkündür. Tedavide geç kalınırsa, görme tembelliği süreklilik kazanır. Erişkinde görme tembelliğinin tedavisi günümüz şartlarında mümkün değildir.

Diyabetik Retinopati

DİYABET NEDİR ?

Diyabet vücutta glikoz metabolizmasının bozulması sonucu ortaya çıkan bir hastalık tablosudur. Glikozu vücut tarafından kullanılabilir hale getirmeye yarayan insülin hormonu, pankreasta bulunan beta hücrelerinin tahribatı sonucunda daha az salgılamaya başlar. İnsülin hücrelerde kullanımı bozulduğundan kanda dolaşan glikoz hücrelerde kullanılamaz duruma gelir. Hücreler glikoz emilimini yapamaz ve kanda glikoz seviyesi yükselir. Bunun sonucunda; vücut damarlarında bozukluklar başlar. Başta göz, böbrekler, kalp ve damar sistemi olmak üzere bir çok organda hasarlar gelişir. İki tip Diyabet vardır:İnsüline bağımlı (tip 1) ve insüline bağımlı olamayan ( tip 2). Her ifki tip diyabette de hasar, kan glikoz seviyelerinin kontrolüne ve diyabetin süresine bağlıdır.

Diyabet gözde hangi problemlere  neden olur ?

Diyabetik bir hastanın gözünde katarakt, glokom ve en önemlisi diyabetik retina hastalığı ortaya çıkabilir.  Diyabetiklerde görme kaybı gelişme ihtimali normalden 25 kez daha fazladır. 20-65 yaş arasındaki görme kaybının en sık sebeplerinden biri olarak ortaya çıkar. Diyabetik hastalarda göz hasarı gelişme ihtimali 10 yıllık diyabetiklerde %20, 30 yıllık diyabetiklerde %80 civarındadır. Fakat hastalığın teşhis ve tedavisindeki gelişmeler sayesinde, zamanında yapılan girişimlerde görmeyi ciddi şekilde etkileyen hasarlara günümüzde daha düşük oranlarda rastlanmaktadır.

Diyabetik Retinopati2

Diyabetik retina hastalığı nedir ?

Gözün içindeki retina denilen sinir tabakasının damarları tutan bir bozukluktur. Damarlarda tıkanmalar ve sızıntılar oluşarak retina tabakasının beslenmesi ve yapısı bozulmaya başlar.

Üç ana aşamada sınıflandırılır:

1-Başlangıç dönemi

2-Proliferasyon (yeni damar oluşumları) dönemi

3-ileri diyabetik göz hastalığı

BAŞLANGIÇ DÖNEMİ

Yapısı bozulmaya başlayan retina damarlarının bir kısmı yer yer daralmalar gösterirken, bir kısmı de genişleyip baloncuklar (mikroanevrizma)oluştururlar. Bu bozulmuş damarlardan kan ve sıvı sızmaya başlar. Böylece retinada ödem ve eksüda denilen birikintiler oluşur. Bu dönemde görme genellikle etkilenmemiştir, fakat görmeyi engelleyecek olayların öncüsü olarak kabul edilir. Bazı durumlarda sızıntılar makülada (gözün detay görme merkezi) toplanarak özellikle yakın görmeyi bozabilir. Bu durum maküla ödemi olarak adlandırılır. 15 yıllık diyabetiklerin %80 ‘inde başlangıç dönem hasarlarına rastlanır.

PROLİFERASYON DÖNEMİ

İyice daralıp tıkanan damarların besleyemediği sahalar oksijensiz ve kansız kaldığı için bozulmaya başlar. Bu sahalarda yelpaze şeklinde yeni damar oluşumları (neovaskülarizasyon) ve fibrotik zar oluşumları (fibröz proliferasyon) ortaya çıkar. Yeni damarların kenarları çok incedir, kolay kanayabilir. Fibrotik zar ise maküla üstünü örterek veya çekintiler yaparak görmeyi bozabilir. Görme, kanamaların ve çekintilerin makülayı etkilediği oranda azalır. Diyabetiklerin %20 ‘sinde proliferasyon dönemi belirtileri izlenir.

İLERİ DİYABETİK GÖZ HASTALIĞI

Gözün içini dolduran vitreus denilen yapının hareketleri veya büzülmesi, yeni damar ve fibrotik zar oluşumlarını çekmeye başlar. Zaten ince olan damarlar kanama yapar ve göz içini doldurur (vitre içi kanama). Çekilen fibrotik zarlar da retina dokusunun yırtılmasına ve hasarına neden olurlar(traksiyonlu retina dekolmanı). Ayrıca yeni damarlar göz sıvısının dışarı aktığı yolları etkileyerek göz tansiyonunu yükseltebilir (neovasküler glokom).

DİYABETİK GÖZ HASTALIĞI  BELİRTİLERİ NEDİR VE TEŞHİS NASIL KONULUR ?                                                            

Diyabetik retina hastalığında şikayetler makülanın etkilenmesi, yani görmenin azalmasıyla başlar. Bazen çok ilerlemiş diyabetik göz hastalığı yıllarca belirti vermeyebilir. Hamilelik, yüksek tansiyon, böbrek hastalıkları ve ağır enfeksiyonların diyabetik retina hastalığını arttırdığı kabul edilmektedir. Diyabetik retina hastalığından en iyi korunma yolu kan şekerinin normal değerler içinde tutulması ve düzenli göz muayenelerinden geçmektedir. Diyabetik retina hastalığı göz doktoru tarafından basit yöntemlerle tespit edilebilir. Her diyabetlinin en az yılda 1 kez göz muayenesinden geçmesi önerilir. Diyabetik retina hastalığı bulguları tespit edilen hastalarda göz dibi anjiosu yapılarak retinada damar düzeyindeki hasarlar görüntülenir.

GÖZDİBİ ANJİOSU(FFA)  

Fundus flourescein anjiografisi (FFA) denilen göz dibi anjiosu son derece kolay bir muayene yöntemidir. Göz bebekleri damlalarla genişletilir. Kol damarlarından floresan bir boya maddesi verilerek boyanın göz içi damlalarında dolaşımı gözlenir ve fotoğrafları çekilir. Böylelikle damarlardan sızıntılar, kanamalar, birikintiler, beslenmeyen sahalar, yeni damarlar, zar oluşumları ve diğer hasarlar tespit edilir, bu sayede tedavi edilecek sahalar belirlenmiş olur. Göz dibi anjiosunun diyabetik retina hastalığı başlamamışlarda kontrol amacıyla yılda 1 kez, retina hastalığı belirtileri başlamış olanlarda, 6 ayda bir yapılması tavsiye edilmektedir.

DİYABETİK GÖZ HASTALIĞINDA  TEDAVİ NASIL YAPILIR ?

Göz içinde kullanılan laserlerde, kuvvetli bir elektrik akımı argon ya da kripton gazlarından geçer ve enerji oluşur. Laser cihazı bu enerjiyi dar ve düzgün bir ışık demeti şeklinde yönlendirir. Bu demet göz içinde mikroskop ve mercekler ile odaklanır ve sonuçta bu enerji, diyabetik göz hastalığında retina tabakasındaki bozuklukları veya hastalıkları düzeltmek amacıyla kullanılır. Laser tedavisi ağrısız bir işlemdir. Göz bebekleri damlalarla genişletilir. Göze bir muayene merceği takılır. Laser yapılırken, hastanın tek hissettiği mavi-yeşil renkte flaşlardır (ışık parlamaları). Diyabette retinaya laser 2 şekilde uygulanır. Sadece lokal bir hasar veya ödem varsa, yalnız o bölgeye laser uygulaması yapılır. Diyabetik hasar sadece bir sahayla sınırlı değilse, maküla bölgesi hariç tüm retinaya birkaç seans boyunca laser uygulanır. Bu işlem panretinal laser fotokoagülasyon olarak adlandırılır ve proliferasyon safhasındaki diyabetik retina hastalıklarında uygulanır.

DİYABETİK GÖZ HASTALIĞINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER NELERDİR ?

Başlangıç dönemi safhasında görmeyi etkileyen ödem yoksa, tedavi yapılamaz. Hasta 6 aylık aralarla muayene edilir. Görmeyi etkileyen maküla dönemi gelişmişse veya proliferasyon safhasında sızdıran damlalar, beslenmeyen sahalar ve yeni damar oluşumları varlığında, retina dokusuna laser uygulanır ve/veya göiçine enjeksiyon yapılır. Göz içinde kanamalar, fibrotik zarların yarattığı çekintiler ve dekolman gibi ileri diyabetik göz hastalığı safhasında, vitrektomi denilen çok hassas bir göz içi ameliyatı yapılması gereklidir.

GLOKOM NEDİR?

Göz tansiyonu ya da halk arasında “karasu” adıyla da bilinen glokom, milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir göz hastalığıdır. Glokom erken dönemde fark edilmemesi halinde geri dönüşü olmayan görme kayıplarına ve hatta körlüğe bile yol açabilen bir hastalıktır. Gözde görme kaybı oluştuktan sonra geriye dönüş olmadığı için , glokom’da  erken teşhis büyük önem taşımaktadır.

Glokom, yükselen göz içi basıncının, görme sinirini tahrip etmesiyle ortaya çıkan bir hastalık tablosudur. Hastalığın başlangıç döneminde genelde hastanın şikayeti olmadığı için uzun bir süre içinde görme siniri yıpranmaya uğrar ve bu yıpranma, hasta durumunu fark ettiğinde onarılamaz düzeye gelmiş olabilir. Erken teşhis için, muayene ve gereken kişilerden görme alanı, OCT, pakimetri incelemesi esastır.

35 yaşın üzerindekilerde, ailesinde glokom öyküsü bulunanlarda, sigara kullananlarda, diyabet hastalarında, şiddetli kansızlıktan yakınanlar veya şok geçirmiş olanlarda, hipertansiyon hastalarında, yüksek derecede miyopisi veya hipermetropisi olanlarda, uzun süre kortizon tedavisi görenlerde, migrenden yakınanlarda, göz yaralanmasına maruz kalanlarda glokom riski daha fazladır.

Glokom tipleri nelerdir?

Glokom, genel olarak 4 grup altında incelenebilir:

1. Birincil kronik açik açili glokom    (sinsi seyirli glokom)

En sık rastlanan glokom tipi olup, drenaj açısının elastikiyetinin azalması sonucu oluşur. Drenaj açısı zamanla elastikiyetini yitirerek göz içi basıncının giderek yükselmesine sebep olabilir. Eğer bu yükselen basınç optik sinir hasarına yol açarsa bu durum “Kronik Açık Açılı Glokom” olarak adlandırılır. Erişkin glokomlu hastaların %90’ından fazlasında bu tip glokom vardır. Kronik açık açılı glokom görme sinirinde yavaş yavaş ve fark edilmeden yıpranmalara sebep olabilir. Hasta optik sinirinin hasarı çok büyüyene dek problemin farkına varamaya bilir. Görme kaybı, etrafın görülmesinin azalmasıyla kendini gösterir. Bilgisayarlı görme alanı muayenesi ile görme alanı kaybının oranı saptanabilir. Bu tip glokom tedavisinde öncelikle göz içi basıncını düşüren ve görme sinirini koruyacak göz damlaları kullanılır. Göz içi basıncı düşmezse  cerrahi tedavi uygulanır.

2.Açı kapanması glokomu

Bazen gözün drenaj (boşaltım) açısı aniden kapanabilir. Gözün renkli kısmı olan irisin kökü drenaj açısını tıkayarak, kapanmasına neden olabilir. Göz içi basıncı hızla yükselir. Akut (ani) kapalı açılı glokom belirtileri ise:ani görme bozukluğu, şiddetli göz ağrısı, baş ağrısı, ışıkların etrafında renkli hareler görme, bulantı ve kusmadır. Açı kapanması glokomu acil tedavi gerektirir. Tespit edildikten sonra hemen ilaç tedavisine başlanır sonrasında laser iridotomi veya cerrahi yöntemle “iridektomi” denilen irise pencere açılması işlemi uygulanır. Eğer acil tedavi edilmezse görme kaybı gelişme ihtimali çok yüksektir.

3.İkincil glokomlar

Göz içi sıvısının belirli bir sebeple dışa akımının engellenmesi ile oluşur. İkincil glokomlar;kazalar, bazı ilaçların kullanımı (kortizon vb.), tümörler iltihaplar, anormal kan damarları oluşumu (ileri diyabet vb.) sonucunda gelişebilirler. Tedavi nedene yöneliktir, göz içi basıncını düşüren ilaçlar kullanılır.

4.Konjenital (Doğuştan) glokom

Çok nadir bir durumdur. Konjenital glokomda drenaj açısı doğumdan itibaren anormaldir. Aile çocuklarının gözlerinde; büyük göz (erişkin gözünden daha elastiktir), bulutlanma, ışık varlığında sulanma ve ışıktan kaçma fark edebilir. Çocuk hemen bir göz doktoruna götürülmelidir. Konjenital glokomda tedavi cerrahidir. İlk tedavi başarılı olmazsa ikinci hatta üçüncü defa cerrahi gerekebilir. Cerrahi sonrasında gerekirse göz içi basıncını dengeleyen damlalar kullanılır. Konjenital glokomlu çocuklar takibi çok dikkat gerektirmektedir.

Glokom teşhisi nasil konulur?

Göz doktoru göz muayenesi sırasında göz içi basıncını ölçer ve görme sinirini değerlendirir. Göz içi basıncı 10-20 mmHg arasında normal olarak kabul edilir. 20 mmHg ve üzerindeki değerler glokom şüphesi olarak ele alınır. Göz içi basıncı yüksekliği ile beraber görme alanı muayenesi sonucunda görme siniri hasarı da tespit edilirse bu durum glokom olarak ele alınır. Her gözün, göz içi basıncına cevabı farklı olabilir. Bazı gözlerde normalin üstündeki göz içi basıncı değerleri görme sinirinde yıpranma oluşturmaz ve hasta sadece glokom şüphesi veya oküler hipertansiyon olarak takibe alınır. Görme sinirinin hasarı bilgisayarlı görme alanı ve OCT tetkikleri ile ortaya çıkar.

Bazı hastalarda ise normal sınırlarda tansiyon ölçülürken görme sınırında harabiyet görülebilir ki bu durum normal tansiyonlu glokom olarak adlandırılır. Sonuç olarak hangi tansiyonun kimde harabiyet oluşturabileceği bilinmediği için göz içi basıncı değeri kişiseldir ve kişisel olarak değerlendirilmelidir.

Glokomda tedavi ve takip nasıl olmalıdır?

Glokom teşhis edildiğinde ömür boyu sürecek bir hastalık olarak ele alınmalıdır. Acil bir durum söz konusu değil ise glokomun başlangıç tedavisi göz damlaları ile yapılır. Göz ilaçları, ya sıvı yapımını azaltarak ya da dışa akımını arttırarak göz içi basıncını düşürür. Göz doktoru sık aralarla göz içi basıncını ölçerek ve bilgisayarlı görme alanı OCT tetkiklerini yaparak tedavinin başarısını değerlendirir. Başarı sağlanmışsa tedavi ömür boyu sürecektir. 3 ve 6 aylık periyotlarla kontrollerin 6-12 ay arasında da görme alanı ve OCT incelemelerinin yapılması gereklidir. İlaç tedavisine rağmen görme siniri harabiyeti artmaya devam ediyorsa, ek ilaç tedavisine başlanır. Bu da yeterli sonucu vermezse drenajı arttırmak için cerrahi tedavi uygulanır. Cerrahi sonrasında gerekirse ilaç tedavisine tekrar başlanır.

Glokom hastaları nelere dikkat etmelidir?

Glokom tedavisi; sizin ve doktorunuzun birlikte yürüteceği bir tedavidir. Unutmayın! Bu sizin görmenizdir, bunu devam ettirmek de sizin sorumluluğunuzdadır. İlaç tedavinizi hekiminize danışmadan kesinlikle kesmemeli veya değiştirmemelisiniz. Düzenli göz muayenesi ve testleri yaptırmak glokoma bağlı değişiklikleri zamanında yakalayabilmek için şarttır.  Ayrıca sağlığınızla ilgili diğer problemlerinizi ve göz tedavisinde kullandığınız ilaçlarınızı mutlaka doktorunuza söylemeniz gerekmektedir.

GÖZ ACİL

Göz ve çevresindeki dokuda herhangi bir yaralanma oluşması acil olarak değerlendirilmelidir. Göz kapağı ve kaşlarımız tarafından korunan gözümüz dış etkenlere en çok maruz kalan organımızdır.

Göze yabanci cisim kaçarsa ne yapilmali?

Göze herhangi bir yabancı cisim kaçtığında bu korneanın (gözümüzün en önündeki saydam doku) üzerinde yada kapak altında olabilir. Şiddetli batmaya neden olan yabancı cisimler zaman zaman göze ciddi hasar verebilmektedirler. Bu yüzden göze yabancı cisim kaçtığından şüpheleniliyorsa çıkarmaya çalışmadan (bu göze verilen zararı artırabilir) en kısa sürede deneyimli bir göz hekimine başvurulmalıdır.

Kontakt lens keratiti ve enfeksiyonlarinda ne yapılmalı?

Düzenli ve temiz kullanıldığında oldukça konforlu ve risksiz olan kontakt lensler zaman zaman acil durumlara neden olabilir. Özellikle kontakt lens takım kurallarına uyulmayıp çok çok uzun süre çıkarılmadan takılan kontakt lensler gözde enfeksiyonlara ya da reaksiyonlara neden olabilmektedir. Lens kullanılırken gözde kızarıklık veya batma oluşursa en kısa sürede deneyimli bir göz hekimine başvurulmalıdır.

Gözde görme kaybi olursa ne yapılmalı

Ani oluşan görme kaybı nedeni ne olursa olsun acilen değerlendirilmelidir. Bu yüzden bir çok nedeni olan ani görme kaybı farkedildiğinde en kısa sürede deneyimli bir göz hekimine başvurulmalıdır.

Subkonjonktival (konjonktiva altına) kanama olursa ne yapilmali ?

Endişe verici görünümünün dışında çoğu kez önemsiz bir bulgudur. Konjonktiva denilen gevşek dokunun (gözümüzün beyaz kısmı önündeki damarlı doku) altındaki küçük kılcal damarlardaki çatlamalardan  kaynaklanmaktadır. Travma dahil bir çok nedene bağlı olarak oluşabilen subkonjonktival kanama altından çıkabilecek diğer hastalıkların belirlenebilmesi için uzman bir göz hekimi tarafından değerlendirilmelidir.

Göz travmalarinda ne yapılmalı?

Travmaya neden olan olay ne olursa olsun göze ciddi zararlar verebilmektedir. Göze travma sonrası en kısa sürede deneyimli bir göz hekimine başvurulmalıdır.

GÖZ ALERJİLERİ NEDEN OLUR?

Alerji bir kişinin veya nesnenin içinde bulunduğu ortam olarak tanımlanan çevreye karşı gösterdiği aşırı duyarlılık reaksiyonudur. Alerji çok sık görülen bir hastalık nedenidir ve toplumun yaklaşık olarak %15’i bir veya birden fazla alerjik şikayetten yakınmaktadır. Gözün dış çevreye direkt temas etmesi, gözde görülen allerjilerin daha sık rastlanmasına neden olmaktadır. Göz alerjileri teşhisi klinik, çevresel ve mesleki öykü ile birlikte fizik muayene ve labaratuvar incelemelerine dayanır. Göz alerjilerlerinden en sık rastlanan, ani alerjik konjonktivittir. Bu mevsimsel veya sürekli olabilir. Göz kapaklarında hafif kızarıklık ve şişkinlik olur, kaşıntı, göz yaşarması, yanma şikayetleri mevcuttur. İkinci sık rastlanan konjoktivit ise vernal keratakonjoktivittir. Şiddetli kaşıntı, göz yaşarması, ışık hassasiyeti, yanma, yabancı cisim hissi vardır. Oküler alerji teşhisi konulduktan sonra genel olarak ilaçla tedavi edilmektedir. İlaçların düzenli kullanımı özellikle alerjik konjonktivitin tedavisinde çok önemlidir. İlaç tedavisinin  yanında alerjiyi meydana getiren çevresel faktörlerden de mümkün olduğu kadar uzaklaşılmalıdır.

GÖZ KURUMASI

Gözyaşı ; Gözyaşı bezleri tarafından salgılanan ve vucudun doğal tepki mekanizmalarından biridir. İki şekilde gözyaşı salgılanır. İlki temel gözyaşı salgısıdır,  gözü ıslak tutmak ve korumakla görevlidir. İkicisi reflex gözyaşı salgısıdır,  tahriş ve duygusal tepkilerle ortaya çıkar. Gözyaşı gözü koruyan bir tabakadır ve her göz kapak hareketimizle gözyaşı tabakası tazelenmiş olur. Kuru göz ise, normal gözyaşı salgılamasının azalması veya yapısının bozulmasıyla çıkan bir hastalık tablosudur. Özellikle çevresel faktörler bu hastalığa neden olmaktadır veya olan problemleri artırmaktadır. Gözünüzde yanma, batma, kaşıntı, yabancı cisim hissi, kuruluk, ışık hassasiyet, çapak oluşumları varsa  sizde kuru göz hastalığı olabilir. Kuru hava, rüzgar, klimalı ortamlar, kalorifer, hava kirliliği, bilgisayar veya televizyon karşısında uzun süre kalma, uykusuzluk kuru göze neden olan çevresel faktörlerden sayılabilir.

Romatizmal hastalıklar, ilaç kullanımları, hamilelik, yaşlanma gibi sorunlarda kuru göz olgularının artmasına neden olmaktadır.Kuru göz, çevresel faktörleri dikkate aldığımızda hayatımız boyunca bizimle olacak bir hastalık tablosu olarak karşımızdadır. Teşhis konulduktan sonra doğal gözyaşının yerine kullanılacak suni gözyaşı damlaları tedavinin en basit ve kolay yoludur. Fakat bunlarla da geçmezse farklı tedavi yöntemine geçilmek durumunda kalınabilir.

KAPAK HASTALIKLARI

Şalazyon nedir?

Şalazyon, göz kapağında bulunan gözyaşının yağ tabakasını salgılayan meibomian bezlerinin reaktif bir inflamasyonudur. Genellikle ağrısız lokalize bir şişlik olarak kendini belli eder. Zaman zaman hafif ağrılı  bir şekilde de başlayabilir. Büyüklüğüne göre göze yaptığı baskıyla birlikte suni bir astigmatizmaya neden olabilmektedir. Genellikle sadece kozmetik problemlerine yol açan  şalazyon hastalığının tedavisi cerrahidir. Oldukça sıkıntısız olan  ameliyat en fazla 15 dk sürmekte  hasta ameliyat masasından kalktıktan sonra günlük hayatına devam edebilmektedir.

Arpacık (Hordeolum ) nedir?

Arpacık göz kapağında bulunan  çeşitli  salgı bezlerinin enfeksiyonudur. Tutulan bezin durumuna göre iç ve dış olarak ikiye ayrılır. Gözkapağında ağrı, kızarıklık, şişkinlik ile kendini  belli eder. Sıcak pansuman ile genellikle iyileşme görülmekte, bu faydalı olmazsa küçük bir cerrahi işlem uygulanmaktadır. Yardımcı tedavi olarak çeşitli damlalar tedaviye eklenmektedir.

Blefarit nedir?

Kirpik dibi iltihabı olarak da tanımlanabilecek olan bu hastalığın  ön ve arka blefarit olarak  iki  tipi bulunmaktadır. Enfeksiyon (mikrobik)  yada salgı bezlerinin rahatsızlıklarına bağlı olarak gelişebilecek bu hastalığın tedavisinde kapak temizliği (kirpik diplerinin temizliği) ve enfektif bir durum söz konusu ise antibiyotik damlalar kullanılmaktadır. Gözyaşı salgılayan bezlerin tutulmasına bağlı olarak gözyaşı film tabakasında da düzensizliklere yolaçabilmekte, bunun tedavisinde de suni gözyaşı kullanılmaktadır.

 

KATARAKT NEDİR ?

Göz kameraya benzeyen optik bir sistemdir. Dışarıdan gelen ışık ve görüntülerin görme merkezine net olarak ulaşabilmesi, için, önce gözün en dış saydam tabakası olan korneada, sonra gözün içindeki lens tabakasında kırılması gerekir. Normal şartlarda bu iki tabaka da saydam yapıdadır. Katarakt göz içindeki lensin saydamlığını kaybederek opak bir görünüm alması durumundadır.

Birçok tipi olmakla birlikte, kataraktlar genel olarak 3 ana grup altında incelenebilirler:

1. Yaşa bağlı kataraktlar

2. Doğumsal kataraktlar

3. İkincil kataraktlar: Bazı ilaçların uzun süreli kullanımı (kortizon gibi), darbeler, metobolik hastalıklar (diyabet gibi) sonucunda oluşanlardır.

Katarakt en sık yaşa bağlı olarak ortaya çıkar. Bilinen bir sebebi olmamakla birlikte beslenme, ultraviyole ışınları gibi bir çok risk faktörü bulunmaktadır. Lensin opaklaşmasının durumuna göre hastalar önceleri uzak yada yakın görme bozukluğundan şikayet ederler. Opaklaşma arttıkça hem uzak hem de yakın görmeler hastanın sosyal yaşantısını rahatsız edecek şekilde azalır.

Katarakt tedavisi nasıl yapılır ?

Katarakt tedavisi cerrahidir. Hangi cerrahi teknikle yapılırsa yapılsın şeffaflığını yitiren lens tabakası alınarak yerine suni bir göz içi merceği yerleştirilerek ameliyat yapılır. Göz içine mercek konulmazsa hastalar cerrahi operasyon sonrasında yüksek numaralı gözlük veya kontakt lens kullanmak zorunda kalırlar.

Günümüzde en gelişmiş yöntem olarak uygulanan fakoemülsifikasyon yöntemiyle yapılan katarakt ameliyatlarında, kesifleşen lens tabakası arka kapsülü korunarak ultrasonografik dalgalar yardımıyla parçalanıp alınmakta ve göz içine daha rahat uyum sağlayan, göz içi lensleri yerleştirilmektedir. Bu yöntemin avantajı, küçük bir korneal kesiden tüm ameliyatın gerçekleştirilmesi ve göze dikiş konulmamasıdır. Böylece gözde dikişe bağlı astigmatizma oluşmadığından hasta fonksiyonel görmeye çok kısa bir sürede kavuşmaktadır. Hastalar ameliyattan hemen sonra sosyal yaşantısını normal olarak sürdürebilmektedir. Bu ameliyat tekniğinin uygulanması için lensin tam olgunlaşması gerekmektedir, kişinin görmesini engellemeye başladıktan sonra, görme tamamiyle kapanmadan ameliyat yapılabilir.

Günümüzde kişilerin aktivitelerinin artması kataraktı olan kişilerin daha kısa sürelerde günlük yaşamlarına dönmelerini gerektirmektedir. Fakoemülsifikasyon yöntemi, şu anda en yaygın kullanılan yöntemdir. İyileşme süresinin kısa olması, ameliyat sonrası astigmatizma problemlerinin olmaması, bu yöntemin hastalar tarafından daha çok tercih edilmesine sebep olmaktadır.

Katarakt ameliyati sonrasinda uzak ve yakini bir arada görmek  mümkün mü?

Bugün piyasada kalitesi ve özellikleri çok farklı göz içi mercekleri mevcuttur. Hastalara konulacak göz içi mercekleri; görme indeksi yüksek, göz içinde  reaksiyon yapmayan, ameliyat sonrası mavi renkte oluşan rahatsızlığı giderici, kaliteli göz içi lensleri tercih edilmelidir. Katarakt ameliyatı sonrası konan mercekle göz numarası ayarlanabilmektedir.

Günümüzün sorunu yakını görememektir. Gelişen teknoloji sayesinde göz içi merceklerin de artık uzak ve  yakın gözlük ihtiyacını ortadan kaldıran mercekler imal edilmektedir. Eğer kişinin göz yapısı izin verirse uzak ve yakını dengeleyen göz içi lensleri kullanılabilmektedir. Bu da uzak ve yakın gözlük kullanmak istemeyen kişilerde katarakt oluşmadan erken cerrahi ile kişileri gözlük kullanmaktan kurtarma yolunu açmıştır. Şeffaf lens cerrahisi denilen bu yöntem merceklerdeki gelişme ile ileride giderek artan oranda yapılabilecektir.

Katarakt cerrahisinde lazer nasıl kullanılır ?

Kataraktın tedavisi cerrahidir. Lazerle katarakt cerrahisinde ise; fakoemülsifikasyon tekniğindeki prensipler uygulanmakta, sadece lensin parçalanmasında ultrasonografik dalgalar yerine lazer ışınları kullanılmaktadır. Korneal kesi küçük olduğu için dikiş gerekmemekte ve iyileşme hızlı olmaktadır.

Normal katarakt ameliyatı olan kişilerin %20 gibi bir bölümünde hangi cerrahi teknik kullanılırsa kullanılsın, operasyon sonrasında göz içi merceğin yerleştirildiği kapsülde bir kesifleşme olabilmektedir. Bu kesifleşen tabaka YAG Lazer denilen parçalayıcı bir laserle açılmaktadır. Ancak bu katarakt ameliyatı olduktan sonra yapılan tedavidir.

AMELİYAT SONRASINDA NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR ? 

· Bu süre içinde göze aşırı baskı yapılmamalı, başa gelebilecek darbelerden kaçınılmalıdır.

· Ameliyat sonrası doktorunuzun verdiği ilaçlar düzenli olarak kullanılmalıdır.

· Ameliyat sonrasında doktorunuz 2-4 hafta arasında gözlük ihtiyacınıza göre reçetenizi düzenleyecektir.

· Katarakt ameliyatı olan kişilerin 6-8 ay arasında düzenli olarak göz muayenelerinin yapılması gerekmektedir.

Katarakt tedavi edilmezse ne olur ?

· Görme fonksiyonu uzak ve yakında bozulur veya kaybedilir.

· Göz içi basıncında artma gözlenebilir.

· Görme tembelliği gelişebilir.

· Göz içinde üveit denilen enflamasyonlara neden olabilir.

· Gözün görme merkezi ve retina muayenede izlenemediği için göz içindeki problemlerin teşhis ve tedavisi zorlanır.

KONTAKT LENS VE GÖZ BOZUKLUKLARI

Günümüz insanı sağlıklı, etkileyici ve rahat yaşamı tercih etmektedir. Özellikle gençler dış görüntülerine çok önem vermekte ve cevrelerini bu yolla etkilemeye çalışmaktadırlar. Görme sağlığı hayatla olan bağlantı, sosyal ilişkiler, derslerde ve çalışma hayatında ki  başarı açısından son derece önemlidir. Görme kusuru olmayan birisine  az görmeyi, düzeltilmiş görmeyi anlatabilmek zordur. Görme kusurları uzağı görmeyi azaltan miyopi, uzak ve yakın görmeyi bozan hipermetropi, 40 yaşından sonra başlayan yakın görme bozukluğu presbiyopi ve cisimleri eğri görmemize neden olan astigmatizma olarak sınıflanabilir.

Görme bozukluklarını tedavide en önemli olay kişinin yaşına, sosyal durumuna ve isteklerine göre en iyi olanağın göz hekimi tarafından sunulmasıdır. Gözlük, kontakt lens, refraktif cerrahi ve çok yüksek numaralarda özel göz içi mercekleri yerleştirilmesi günümüzde kullanılan yöntemlerdir. Gözlük özellikle çocuklarda ve erişkinlerde en net görmeyi veren düzeltici yöntemdir. Ergenlik dönemine giren gençlerin birçoğu ve gözlük takmak istemeyenlerin ikinci yöneldikleri ise kontakt lens kullanımıdır.

Kontakt lens kullanımı uzman bir göz hekimi denetiminde, uygun deneme aşaması ve teknik kullanım detayları ve olası riskleri anlatıldığında ve göz uzmanı tarafından takibi yapıldıkça güvenli bir refraksiyon kusuru düzeltme yoludur.Günümüzde kontakt lens teknolojisi çok gelişmiştir. %100 oksijen geçiren ve yüzey kaplamaları su tutucu özellikte olan yeni teknoloji lensleri gerek konfor, gerekse iyi görme sağlamalarının yanında gözün şeffaf kısmı olan korneanın beslenmesini engellemediği için güvenlidirler.

Miyopi ve hipermetropinin kontakt lensle düzeltilmesi en sık uygulanan yöntemdir ve sferik dedigimiz lens grubuyla uygulanırlar. Temizlik kurallarına dikkat eden, düzenli göz hekimi kontrollerini yapan 12 yaşından büyük kişiler rahatlıkla kontakt lens kullanabilirler.

Astigmatizma; genellikle hastalar tarafından tam anlaşılmayan, korkulan bir kırma kusurudur. Göze gelen ışıkların farklı açılarda kırılması sonucu cisimleri eğri ve bazı hatlarını az görme olarak tarif edilebilir. Düzeltilmemesi az görme, çabuk yorulma, baş  ağrısı gibi bulgular verebilir. Miyopi, hipermetropi ile birlikte olur ve bir açı değeri vardır.  Gözlük kullananlarda düzeltilme astigmatizmayla beraber yapılırken maalesef kontakt lens düzeltmelerinde astigmat ihmal edilmektedir. Kontakt lenslerde astigmatizma düzeltmesi daha fazla uğraşı, daha fazla deneme yapma ve deneyim gerektirmektedir. Tam düzeltme yapılan kişide görme kalitesinin çok daha iyi olacağı tartışmasızdır.

Yapılan çalışmalar kontakt lens kullanmayı bırakanlarda önemli bir sebep olarak astigmatizması düzeltilmeyenlerdeki görme yetersizliği olduğunu göstermektedir. Uygun olmayan yerlerde verilen lensler bu konuda ki en önemli sebeplerdendir. Astigmatizma düzeltici torik lensler mutlaka bir göz uzmanı tarafından denenmeli ve hastaya uygulanmalıdır. Kırma kusuru olanların kontakt lens düzeltmelerinde astigmatizma 0.75 ve üzerindeyse mutlaka önemsenmeli ve torik lensler kullanılmalıdır.

40  yaş sonrasında başlayan Presbiyopi dediğimiz yakın görme bozulması çok önemli bir sosyal sorundur ve yaşamın uzadığı günümüz insanını psikolojik olarak etkilemektedir. Yakın görmesi bozulan kişiler gözlük takmamak için okumaktan kaçmakta yakın işlerini ertelemektedir. Presbyopide en iyi düzeltme gözlükle yapılır. Özellikle uzak ve yakını bir arada gösteren çok odaklı (multifokal) camlar hem uzağı hem yakını net göstererek kişilere günlük yaşamda avantaj sunmaktadır. Presbyopinin tam düzeltildiği bir cerrahi yöntem de henüz gelişmemiştir. Kontakt lens teknolojisi gözlük camı gibi çok odaklı lensler üretmektedir. Ülkemizde yeni tanınan bu lensler uygun hastalara uzman bir hekim tarafından uygulandığında, kişiler sosyal yaşamlarında uzak ve yakını gözlüksüz olarak  görebilmektedir. Progressif veya Multifokal kontakt lensler olarak adlandırılan bu grup  uzun süreli yakın okumada bazen yetersiz kalmakla birlikte sokak ve iş yaşamında görsel olarak hastaları mutlu etmektedir.

Uygun kişilere uzman göz hekimi denetiminde tatbik edilecek yeni teknolojik kontakt lensler hemen her türlü kırma kusurunun düzeltilmesinde çok başarılı sonuçlar vermektedir. Önemli olan kişilerin ihtiyaçlarının iyi degerlendirilerek  onlara uygun ve sağlıklı lens seçenekleri sunabilmek ve mümkün olan en iyi görme seviyesini vermektir.

RETİNA DEKOLMANI VE VİTREUS DEKOLMANI

Retina dekolmanı, her yıl 10.000 de 1 kişide gözlenen, görmeyi ciddi şekilde tehdit eden bir göz problemidir. Orta yaş ve üzerinde daha sık olmak üzere her yaşta ortaya çıkabilir. Acil olarak tedavi edilmezse, kısmi veya tam görme kaybına neden olabilir.

Retina, gözün iç duvarını tümüyle kaplayan ince, saydam bir dokudur. Görmeyle ilgili hücre ve sinir liflerini içerir. Göz küresinin iç boşluğunu ise vitreus denilen yumurta akı kıvamında bir yapı doldurur. Vitreus retinaya normalde çepeçevre sıvaşıktır. Kornea, lens ve vitreustan geçen görüntü retinada odaklanır. Retinada sinir lifleriyle toplanan görüntü, görme siniri yoluyla beyine gönderilir. Retina sinir tabakası, altındaki pigment epiteli tabakasına yapışıktır.

Retina dekolmanı sebep ve belirtileri nelerdir?

Retina dekolmanı, retina sinir lifleri tabakasının altındaki pigment epiteli tabakasından ayrılmasıdır. Çoğunlukla retinada oluşan yırtık veya delikler yüzünden, bu iki tabakanın arasında sıvı sızmasıyla gelişir. En sık, gözün uzamasına bağlı olan yüksek miyop kişilerde gözlenir. Retina tabakası gözün ön-arka çapı arttıkça gerilir, incelmeye ve bozulmaya başlar. Bazı ailesel veya dejeneratif hastalıklarda ve bazı enfeksiyonlarda da retina çevresinde yer yer incelme ve bozulmalar oluşabilir. Retina çevresindeki incelmiş, bozulmuş sahaların varlığında, büzülen vitreus retinadan ayrılmaya çalışırken retinada çekintiler oluşur. Bu çekintiler nadiren sağlıklı retinaya sahip kişiler de gelişebilir. Retinada çekintiler hasta tarafından “ışık çakmaları, flaş patlamaları” gibi algılanır. Bu ışık çakmaları bazen kısa süreli olabilir, bazen de günlerce sürebilir. Bazı hastalarda ise hiç hissedilmeyebilir.

Vitreus büzülmesi sonucu retina tabakasında oluşan bu çekintiler, incelmiş ve yapısı bozulmuş olan retina çeperindeki sahalarda yırtılmalara ve delinmelere sebep olabilir. Yırtılan retina tabakasından bir damar geçiyorsa, bazen bu damar da koparak göz içinde bir kanamaya da sebep olabilir. Bu durum hasta tarafından “kurum yağıyormuş” gibi algılanır. Retinada yırtık veya delik oluşmuşsa, vitreus içindeki sıvı bu yırtıkların içinden geçerek, retina sinir tabakasını altında yapışmış olduğunu pigment tabakasından ayırır.

Bu durum retina dekolmanı olarak adlandırılır. Dekole olan (altındaki dokudan ayrılan) retina bölgesinin görme fonksiyonu kalmaz ve hasta tarafından o bölgenin tam aksinde “bulanıklık, kara leke, veya perde hissi” şeklinde görüntü kaybı hissedilir. Retina dekolmanı bazen bir bölgede sınırlı kalabilir, ama çoğunlukla ilerleyicidir. Maküla (gözün görme merkezi) dekole olunca merkezi görme kaybolur. Dekolman alt kadranda olmuşsa merkezi görmeyi etkilemeyeceği için hasta bunu fark etmeyebilir, ancak muayenede tespit edilebilir. Tedbir alınmazsa bir süre sonra görmeyi etkiler (maküla dekolmanına sebep olur). Uzun süreli dekolmanlarda göz içi dengeler bozulur ve göz küresi küçülmeye başlar. Göze gelen künt veya delici darbeler, ani dekolman sebebi olabilirler. Diyabet ve bazı dejeneratif hastalıklarda vitreus da retinayı çeken bantlar oluşarak traksiyona (çekinti) bağlı dekolmanlar gelişebilir. Bunların yanında dekolman bazı enfeksiyon, tümörlerde ve özellikle hamilelikte ortaya çıkan tansiyon krizlerinde, gözde hiç yırtık olmadan da gelişebilir. Bu durumlarda tedavi sebebe yöneliktir.

Retina dekolmanı teşhisi nasıl konulur ?

Retina çevresindeki ince ve bozulmuş olan sahaları, buralardaki delik, yırtıkları ve dekole bölgeleri tespit etmek için göz bebekleri damlalar ile genişletilir. Göz hekimi çeşitli mercekler kullanarak ve muayene mikroskobuyla gözün içini çepeçevre inceler. Bunun sonucunda göz içindeki yırtık veya dekolman tespit edilmiş olur. Göz içinde yoğun kanama varsa teşhis için göz ultrasonografisi yapılır.

Retina dekolmanı tedavisi nasıl yapılır ?

Yırtık veya delikler dekolman gelişmemişse argon laserle tedavi edilir. İleride yırtık oluşturabilecek bazı ince ve yapısı bozulmuş sahalar laser ile kontrol altına alınabilir. Argon laserle yırtık ve dejenere saha tamiri ağrısız bir işlemdir. Bir damla ile göz uyuşturulur. Daha sonra mercekler yardımıyla, hasta oturulur durumdayken yırtık delik ve dejenere sahaların etrafı 2-3 sıra laser ile çepeçevre kapatılır. Argon laser, uygulandığı bölgede bir yanık oluşturarak, retina sinir tabakasına yapıştırılır ve böylece içinden sıvı sızması önlenir. Laser tedavisi o an problemli olan bölge için yapılmış olur. Günün birinde aynı gözün başka bir bölgesinde de yırtıklar oluşursa yine dekolman gelişebilir. Bu yüzden retinası problemli hastalar sık sık göz dibi muayenesinden geçirilirler. Retina dekolmanı gelişen hasalarda tek tedavi cerrahidir. Cerrahi tipleri çeşitlilik gösterilebilirse de yırtıkların kapatılması ve çekintilerin azaltılması prensibine dayanır.

Vitreus dekolmanı nedir?

Gözün iç yüzeyini dolduran ve retinaya sıkıca yapışık olan vitreus dokusu herkeste bir yaştan sonra veya darbe, enfeksiyonu gibi hızlandırıcı faktörlerin etkisiyle natürünü kaybetmeye başlar ve kendisi de kuruyup büzülür. Kuruyan ve saydamlığını kaybeden vitreus dokusu, arkada sıkıca yapışık olduğu retinadan ayrılabilir ve bu gözün içinde yüzdükçe kişi gözünün içinde sinek uçuşması, iplik dolaşması gibi şikayetler hisseder. Bu son derece doğal bir deformasyon olan vitreus dekolmanıdır. Herhangi bir tedavi gerektirmez.

Dev yırtık dekolmanlarda ve vitrenin yapı değiştirip retinayı bantlarda çektiği durumlarda, (diyabet, travma, enfeksiyon, vb. ) vitrektomi denilen özel bir ameliyat tekniğiyle tüm vitreus göz içinden temizlenerek retinanın çekilmesi veya gerilmesi önlenir. Bazı dekolmanlarda ameliyat sırasında veya sonrasında laser yapılabilir.

Ameliyatın başarısı dekolmanın süresi, sahanın genişliği, yeri, yırtıkların sayısı ve durumuyla ilişkilidir. Kural olarak, gözün görme merkezi denilen maküla ameliyat öncesinde dekole olmamışsa, yani görme kaybı olmamışsa ameliyatın başarı şansı yüksektir. Makülanın uzun süreli dekole olduğu, santral görmenin kaybolduğu olgularda ise ameliyat sağladığı başarı görmeyi arzu edilen seviyelere çıkarmayabilir. Dekole olmuş retinanın hücre seviyesinde iyileşmesi uzun sürebildiği için, görme rehabilitasyonu zaman alabilir. Retina dekolmanlarında müteakip müdahaleler gerekebilir.

Retina dekolmanı için nelere dikkat edilmelidir ? 

Bir gözde yırtık yada dekolman yapan nedenler, diğer gözde de büyük bir olasılıkla oluşabilir.Ailede dekolman varsa, aile bireyleri mutlaka kontrol altında tutulmalıdır. Miyopisi olan kişiler hiç yakınmaları yoksa bile 2 yılda bir göz dibi muayenesinden geçirilmelidirler. Göze gelen darbelerden sonra ihmal edilmeden göz dibi muayenesi yapılmalıdır. Gözde ışık çakması, en kısa zamanda bir göz ve göz dibi muayenesini gerektiren acil bir durumdur. Daha önce retinasında yırtık oluşmuş yada yırtık riski taşıyan hastalar ve yüksek miyopisi olanlar sert hareketlerden, sıçrayıp atlamalardan ve ağır yük taşımaktan sakınmalıdırlar. Dekolman ameliyatı ne kadar çabuk yapılırsa, başarı şansının o kadar yüksek olacağı unutulmamalıdır.

Retina çevresindeki ince ve bozulmuş olan sahaları, buralardaki delik, yırtıkları ve dekole bölgeleri tespit etmek için göz bebekleri damlalar ile genişletilir. Göz hekimi çeşitli mercekler kullanarak ve muayene mikroskobuyla gözün içini çepeçevre inceler. Bunun sonucunda göz içindeki yırtık veya dekolman tespit edilmiş olur. Göz içinde yoğun kanama varsa teşhis için göz ultrasonografisi yapılır.

Sarı Nokta Hastalığı

SARI NOKTA HASTALIĞI (YAŞA BAĞLI MAKULA DEJENERASYONU)

Yaşlılarda rastlanan görme merkezi hasarları ve kanamaları olarak bilinen “Yaşa Bağlı Maküla Dejenerasyonu” (YBMD), hastanın görme alanının ortasında giderek büyüyen bir leke olarak ortaya çıkar. Her iki gözü de etkileyen ve hastanın bağımsız yaşama yeteneğini kaybettiren YBMD, önce bir gözde başlar ve genellikle yavaş seyreder. Bu nedenle hastaların önemli bir bölümü, gözlerinden birisinin az gördüğünü ilerleyen dönemlerde fark eder. Belirtileri yaşlılığın doğal bir sonucu olarak görüldüğü için toplumda fazla bilinmeyen bu hastalık, ileri safhalarda körlüğe neden olabilir.

Yaşa bağlı makula dejenerasyonu belirtileri nelerdir?

Görme alanının ortasında giderek büyüyen lekeler oluşması, cisimleri küçük görmeye başlaması, çizgilerin itilmesi yada kırılması ve bakılan yerde net görmenin kaybolmasıdır. Bu şikayetleri bulunan hastaların vakit kaybetmeden doktora gitmeleri ve tedaviye başlamaları gerekmektedir.

Yaşa bağlı makula dejenerasyonu toplumda görülme sıklığı

50-65 yaş 2%

65-75 yaş 10%

75-85 yaş 35%

85 yaş üstü 50%

Yaşa bağlı makula dejenerasyonu risk faktörleri nelerdir?

•  Yaşlanma

•  Cinsiyet (Bayanlarda biraz daha sık görülmekte)

•  Kalıtım (genetik geçiş %20)

•  Hipertansiyon

•  Sigara

•  Serum lipitlerindeki yükseklik

•  Güneş ışığı

•  Anemi

Yaşa bağlı makula dejenerasyonundan korunmak mümkün mü?

Sadece yaşlılarda olmayıp, miyoplarda, göz yaralanmalarında ve birçok başka hastalıkta da gelişebilen görme merkezi hasarlarından korunmak için de; sigarayı bırakmak, beslenme alışkanlığını değiştirerek sebze-meyve ağırlıklı gıdalara geçmek, güneş ışınlarından korunmak ve yıllık göz kontrollerini unutmamak gerekmektedir.

Yaşa bağlı makula dejenerasyonu tipleri nelerdir ?

YBMD hastalığının iki tipi vardır

•  atrofik (dry/kuru/non-neovasküler/geografik tip)

•  eksüdatif (wet/yaş/ıslak/dissiform/neovasküler/seröz tip).

Kuru tip hastaların çoğunluğunu oluşturmasına rağmen, maalesef bu hastalıktaki görme azlığının en sık nedeni yaş tip’dir. Yaş tip olan hastalarda; retina altında gelişen yeni damar oluşumu ve zarlardan sızıntıyla beraber kanama riski vardır. Sızıntının uzun süre devam etmesi ve kanamaların tekrarlamasıyla retinadaki görmeyi sağlayan hücrelerin çalışması bozularak görme kaybına yol açar.

Yaşa bağlı makula dejenerasyonu teşhisi nasıl konulur?

Fundus floresein anjiografi : Hastanın ön kol damarından floresein isimli bir madde verilir. Kan dolaşımına karışan ilaç 12 saniye sonra göze ulaşır. Bundan sonra anjiografi cihazı adı verilen özel bir alet ile gözün fotoğrafları çekilir. Anjiografi ile maküladaki hasar daha ayrıntılı olarak saptanır, teşhis takip ve tedavi planı anjiografi bulgularına göre planlanır. Fundus floresein anjiografi : Hastanın ön kol damarından floresein isimli bir madde verilir. Kan dolaşımına karışan ilaç 12 saniye sonra göze ulaşır. Bundan sonra anjiografi cihazı adı verilen özel bir alet ile gözün fotoğrafları çekilir. Anjiografi ile maküladaki hasar daha ayrıntılı olarak saptanır, teşhis takip ve tedavi planı anjiografi bulgularına göre planlanır.

Indociyanin anjiografi :Hastanın ön kol damarından indociyanin isimli bir madde verilir. Kan dolaşımına karışan ilaç 12 saniye sonra göze ulaşır. Bundan sonra anjiografi cihazı adı verilen özel bir alet ile gözün fotoğrafları çekilir. Bu tetkik özellikle maküladaki problemlerin tespitinde kullanılmaktadır. Teşhis takip ve tedavi planı anjiografi bulgularına göre planlanır.

Retinal Tomografi : gözün arka tabakasının tomografisinin (HRT) çekilerek, olası ödem bölgeleri ve sinir tabakasının analizinde kullanılır.

Yaşa bağlı makula dejenerasyonu tedavisi nasıl yapılır?

YBMD hastalığının tedavisinde bugüne kadar çeşitli yöntemler uygulanmıştır. Bunlar sırasıyla kuru tip hastalarda antioksidan maddeler de içeren vitamin verilmesi ve retina pigment epiteli dokusunun naklidir.

Tedavi yöntemleri arasında şunlar sayılabilir;

1.Göz içi ilaç uygulamaları

2.Klasik LASER uygulaması